Sevgi Mart Göcen Hakkında

E-posta Adresi:

1981 yılında Konya'da, görme engelli olarak doğan yazar; ilkokul dâhil hiç körler okuluna gitmedi. 2003 yılında Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni hem mezun olduğu yıl hem de o döneme kadarki en yüksek ortalamayla, birinci olarak tamamladı. Aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde yüksek lisans yaptı. Halen Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesi Sosyal Hizmet Ön Lisans Programı öğrencisidir. Engelsiz Erişim Derneği, Eğitimde Görme Engelliler Derneği ve Altınokta Körler Derneği Denizli Şubesi’nde aktivizm çalışmalarına devam etmektedir. En büyük hedefi, Hak Temelli Yaklaşım ilkesini tüm beyinlere kazımaktır. Hayatının en büyük kazanımlarının Çağan’ın annesi olmak ve dergimizde yazmak olduğuna inanıyor. Anneliğin her noktasının erişilebilirliğini oğluyla birlikte çözmeye çalışıyor

 

Yazara,

sevgi.mart@gmail.com

e-posta adresinden ulaşabilirsiniz.

 

 

Dergimize Geçmiş Yıllarda Katkıda Bulunanlar

Sevgi Mart Göcen Tarafından Yazılan Yazılar


Birinci Perde

Sahne: Bir yatak, bir cep telefonu. Facebook profilinde "Ne düşünüyorsun?" bölümü

Gün: 3 Aralık

Oyuncu: Uyanalı 10-15 dakika olmuş, uyanır uyanmaz Facebook’u açmış ve çılgın bir duyar kasmaya maruz kalmış, bu arada kendi duyargaları uyarılmış bir kadın ya da erkek


Bir kafede arkadaşınızla oturuyorsunuz, “Çayına şeker alır mı? Kahvesini bırakıyorum.” Bir konferans salonu, otobüs ya da durakta; “Buraya oturtabilirsiniz.” Bir restoranda, “Çatal-bıçağını size mi vereyim? Kendisi yiyebilir mi?” Yolda, iş yerinde, güzel bir arkadaş muhabbetinin tam ortasında arkanızdan gelip gözlerinizi elleriyle kapatarak; “Ben kimim?


Merhaba dostlar, uzun bir aradan sonra sizlerle yeniden birlikte olmanın heyecanını yaşıyorum. Biliyorsunuz, Şubat sayısında kısa bir “Hoşça kalın” demiştim sizlere. Mart ayında ise küçük prensim geldi dünyama… Onunla yaşadığım birçok deneyim ayrı ayrı yazıların konusu olacak. Ancak, ben bugün sizlere prensimin bana gelme sürecinde yaşadıklarımı anlatmak istiyorum.


Merhaba dostlar, uzun bir aradan sonra sizlerle yeniden birlikte olmanın heyecanını yaşıyorum. Biliyorsunuz, Şubat sayısında kısa bir “Hoşça kalın” demiştim sizlere. Mart ayında ise küçük prensim geldi dünyama… Onunla yaşadığım birçok deneyim ayrı ayrı yazıların konusu olacak. Ancak, ben bugün sizlere prensimin bana gelme sürecinde yaşadıklarımı anlatmak istiyorum.


Merhaba dostlar, “Önce anne oluşunu anlattın, şimdi çocuğunla yaşadıkların… Köşende başka bir şey okuyamayacak mıyız artık?” diyebilirsiniz ama yeni deneyimlerimi anlatmadan duramıyorum. Eh ne yapalım, burası benim sizlerle dertleşme köşem.


Merhaba dostlar, uzun bir aradan sonra sizlerle yeniden birlikte olmanın heyecanını yaşıyorum. Biliyorsunuz, Şubat sayısında kısa bir “Hoşça kalın” demiştim sizlere. Mart ayında ise küçük prensim geldi dünyama… Onunla yaşadığım birçok deneyim ayrı ayrı yazıların konusu olacak. Ancak, ben bugün sizlere prensimin bana gelme sürecinde yaşadıklarımı anlatmak istiyorum.


Merhaba dostlar, uzun bir aradan sonra sizlerle yeniden birlikte olmanın heyecanını yaşıyorum. Biliyorsunuz, Şubat sayısında kısa bir “Hoşça kalın” demiştim sizlere. Mart ayında ise küçük prensim geldi dünyama… Onunla yaşadığım birçok deneyim ayrı ayrı yazıların konusu olacak. Ancak, ben bugün sizlere prensimin bana gelme sürecinde yaşadıklarımı anlatmak istiyorum.


Merhaba sevgili dostlar, bu ay çok karmaşık duygularla selamlıyorum sizleri. Benim, naçizane yazarlıkta Altıncı yılım olmak üzere ama Dergimiz Yedi yaşını tamamlıyor; sevinç, coşku, heyecan, mutluluk, umut içimde el ele tutuşmuş; hayallerin çaldığı müzikle çılgınca dans ediyor.


evet arkadaşlar, geçtiğimiz günlerde birçok sivil toplum örgütünün mücadelesine rağmen Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden geçerek ve Cumhurbaşkanı’nca onaylanarak yürürlüğe giren yasa ile sivil toplum tatil edilmiştir.


Merhaba sevgili dostlar. Şimdi başlığa bakıp; “Bu da nereden çıktı. Biz tek başına ayrımcılıkla baş etmeye çalışıyorduk; çarpı ikisi de ne oluyor?” diyenler olacaktır. Ayrımcılığı, toplumun bir yarısı için ikiyle çarpıyoruz, kadınlar…

            İster yeti farklılığınız bulunsun ister başka bir dine, siyasi inanca, ırka ya da kültüre ait olun kadınsanız çoğunluğu oluşturan toplum gözünde iki kez ayrımcılığa uğramaya mahkûmsunuz.


Merhaba sevgili dostlar. Şimdi başlığa bakıp; “Bu da nereden çıktı. Biz tek başına ayrımcılıkla baş etmeye çalışıyorduk; çarpı ikisi de ne oluyor?” diyenler olacaktır. Ayrımcılığı, toplumun bir yarısı için ikiyle çarpıyoruz, kadınlar…

            İster yeti farklılığınız bulunsun ister başka bir dine, siyasi inanca, ırka ya da kültüre ait olun kadınsanız çoğunluğu oluşturan toplum gözünde iki kez ayrımcılığa uğramaya mahkûmsunuz.


“İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına.” diye bir atasözümüz vardır, bilirsiniz. Son dönemlerde okuduğum birkaç mail ve e-posta gruplarında dönen tartışmalar, bize iğnenin yetmeyeceğini gösterdi bana, arkadaşlar. Bu nedenle de silkinip kendimize gelmemiz için çuvaldızın daha iyi geleceğini düşünüyorum.


“İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına.” diye bir atasözümüz vardır, bilirsiniz. Son dönemlerde okuduğum birkaç mail ve e-posta gruplarında dönen tartışmalar, bize iğnenin yetmeyeceğini gösterdi bana, arkadaşlar. Bu nedenle de silkinip kendimize gelmemiz için çuvaldızın daha iyi geleceğini düşünüyorum.


Başlıktaki cümlecikle başlayıp; devamında bla bla diye devam eden cümleleri bugüne kadar kaç milyon kez duymuşuzdur değil mi? Hatta artık bazılarını kanıksadık ve içimizden tepki vermek bile gelmiyor.


Merhaba sevgili dostlar. Geçen birkaç aydan sonra, bu aya sizlere güzel bir şeyler yazmak istemiştim. Ama ben ne kadar uğraşsam da bir türlü olmuyor. Birçoğumuzun üyesi olduğu e-posta gruplarında bu ayın konusu EKPSS idi. Engelli Kamu Personeli Seçme Sınavı.


Yıllardır dilimizde tüy, dağarcığımızda sözcük bitti anlatmak için; bireyi yeti farklılıkları değil çevre koşulları engeller diye. Ama gelinen noktada bakıyoruz ki henüz bir arpa boyu bile yol alamamışız. Geçtiğimiz günlerde şehir içi ulaşımda erişilebilirliğin sağlanmasına yönelik alınması gereken tedbirlerin son tarihinin bir yıl daha uzatıldığı haberi duyuldu. Verilen sözüm ona iznin bir yıl daha genişletildiğine dair düzenleme de Resmî Gazetede yayınlandı.


Merhaba dostlar, malumunuz dünya pandemi süreciyle baş etmeye çalışıyor. Bugün yeryüzünde yaşayan hiç kimsenin böyle bir deneyimi olmadığından da kimin neyi nasıl yapacağı bilinmiyor. Biz engelliler, halen sadece insan olarak görülmediğimizden, gerek alınan tedbirlerde gerek normalleşme sürecinde farklı muamelelere maruz bırakılıyoruz. Geçmişten başlayıp günümüzde de artarak devam eden “Ayrımcılık” hakkında biraz konuşalım istedim bu ay.


Merhaba sevgili dostlar. Malum hem dünya hem de ülkemiz karışık süreçlerden geçiyor. Bazen taleplerimiz farklılaşıyor bazen de sıradan taleplerimizin bile yazıya dökülmesi gerekiyor. Kısacası hem bu süreçte hem de sonrasında hepimiz dilekçe yazmaya ihtiyaç duyuyoruz. Ben de bu ay sohbet konumuzu sıradan bir dilekçe hazırlarken dikkat etmemiz gereken biçimsel düzenlemelere ayırmak istedim.


Merhaba sevgili dostlar. Malum Corona Virüs nedeni ile evlerimize kapandık. Bu süreçte kimimiz içindeki marangozu keşfetti; kimimiz musluk tamircisini; kimimiz muhteşem ütücüyü; kimimiz de harika aşçıyı. Ben de uzun zamandır yapmayı planladığım ama deneyemediğim yemekler yanında sık sık yapamadığım tatlara da mutfağımda yer vermeye başladım. Yani anlayacağınız, içimdeki çılgın aşçıyı keşfettim.


“İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına.” diye bir atasözümüz vardır, bilirsiniz. Son dönemlerde okuduğum birkaç mail ve e-posta gruplarında dönen tartışmalar, bize iğnenin yetmeyeceğini gösterdi bana, arkadaşlar. Bu nedenle de silkinip kendimize gelmemiz için çuvaldızın daha iyi geleceğini düşünüyorum.